27.3.13

.......

Kurumuş yapraklar düşüyor mezarına, rüzgara dargın,

Vatanını bırakıp kaçmış gibi korkak ve savunmasız

Annesini yitirmiş bir bebek gibi çaresiz

Aşkla yoğurulmuş hamurdan çıkan ekmek kokusuna hasret

Yorgun ayaklarım koşar sana

Kafamda isyanına karşı gelen, duyamadığın feryadım

Yanlışlardan ördüğüm siyah kaderimin yegane doğrusu

Nerdeyse yanlışın oraya geleyim

Nerdeyse hataların söyle oraya geleyim

Doğrularımı bırakırım senin için

Saçımın örgüsünü açar gibi

Yanında yaralı bir kuş için yer varsa

Gelirim, kaldığım yerden kaçar gibi

Tozlu toprağı gökyüzü sayar gelirim sana doğru uçar gibi

8.3.13

Sade biz mi böyle idik

Biz eski dosttuk
Düşman olamazdık
Bazen aç yattık bazen de toktuk
Kimse bilmezdi bizi bizden başka
Kahrolası dünyada
Bir vardık, bir de yoktuk


Soyulduk soğan olduk
Dirildik aşık olduk
Savaşmadan öldük biz
Öyle haybeye yok olduk


Soruyu ezelden cevaplamışız
Yarına çıkmaya endişeli
Ateşe maşa olmuşuz
Kahpe bedenler içinde
Kiralık kalplerde yaşlanmışız
Giydiklerimiz bir kemik bir de deri


Açız, açıkta kalmışız
Kimsenin yüreğinde mülkümüz yok
Kırıktı hep pencere camımız
Kara kışı iliklerimizde
Soğuğu ciğerimizde taşımışız


Gene de satmadık dostluğumuzu
Sattılar da giysimizi postumuzu
Beş kuruşa vermedik salt gururumuzu
Yerlere serdilerse de onurumuzu

Kuru

Gittikçe kuruyordu, akmıyordu artık eskisi gibi gözyaşları.
Her üzüldüğünde akıtması için içindeki acıyı.
Nasırlaşmış mıydı yoksa elleri gibi göz pınarlarıda?
Yoksa öfke midir gözyaşlarımıza engel olan?
Pişmanlık yaptıklarımızdan değil, yapmaya cesaret edemediklerimizden mi?
Hangisi daha ağır?
Hangisinin yükü ezer seni?
Kendine verdiğin sözleri bir düşün.
Nasıl biri olacaktın büyüdüğünde?
Kendinden nefret etmeyi ister miydin?
Meslek olarak yalnızlığı seçer miydin?